Yasam akip giden, ögütülen bir sey degildi senin için. Bir tür “nimet”ti. Her âni, yönü, zamani, nesnesi, mekâni, dili, duygusuyla besleyen ve beslenendi.
Buna katilarak yasamayi dilevini kurarak ögrenmistin.
İnsana gitmek bütün kapilarini aç
andi. Ve büyük yasamak denileni de ögretendi.
İnsana gitmeyen insani anlamaz, yeryüzünün dilini ögrenemez.
Nasil ki bir anadili var insanin, bir de yasamak/anlamak ve insana gitmek dili vardir.
Kendini hep bu soy yasamalarin bahçivani gibi gördün. Gittigin insani da bir bahçe gibi bildin aslinda. Orada ortak bir çocukluk agaci dikerek, onu birlikte asilayarak büyütmek, sonra baska baskalarini filizlendirmek…
Bu, baslangiçta kolay gibi görünse de zordu. Pitrakli bir yoldu, zor geçilen patikaydi. Gitmek, varmak için çaba emek gerektirirdi. Göze almak gerekirdi üstelik birçok seyi.
Birine gidersiniz. O da, yüzü dönükse eger, yürür size dogru. Yol alirsiniz bir süre. Adeta kesif, anlama yolculugudur bu. Adim adim ilerlersiniz.
Benliklerinizin rengi solugu belirdikçe kim oldugunuz daha bir öne çikar. Adeta bir elmayi soyarcasina iki ruh/benlik birbirini soymaya, tanimaya, kesfe baslar.
İçteki yasam kadar distaki yasam da onlarin birbirlerini sarmalayan, kusatan hayatlarinin saganaginda var olan gerçekliktir. Ki bunlardan da ne kaçis ne de kurtulus vardir.
Zaman zaman o iki insanin arasindaki gölge, ses, nefes, renk her bir demini oradan alir. Yani beslenirler.
Gören göz, isitilen ses olarak süreduran bu yakinlik zamanla benlesme yolculugunun da adini belirler:
Siz buna ask deyin, sevgi deyin ya da evlilik deyin…
Eninde sonunda iki insanin yan yana gelislerinde, yol alislarinda apayri öyküleri vardir.
Birlikte Yolculugun Anlami
İste Julia Kristeva ile Philippe Sollers’in Güzel Sanatlarin Bir Dali Olarak Evlilik adli söylesi kitabina yansiyan gerçeklikte böylesi bir öyküyü okuruz aslinda.
Üstelik hem kendileri olabilen, hem de “biz”iz diyebilen bu iki entelektüel kimligin birlikte süreduran yasama yolculuklari hep ilgini çekmistir. Hatta öyle ki; Simone de Beauvoir ile Sartre iliskisinin daha da ötesinde bulursun onlarinkisini.
simdi bu yolculuklarini anlatan diyalog-metni’yle bas basasin. Anlatilan iki insanin duygu/düsünce yolculugudur. Baslayan ve süren…
Bir karsilasma zamaninda baslayan ve süren bu yolculugun yaratici, düsünsel derinlikleri olan bir yol arkadasligina dönüsmesi önemli bir deneyimin de aktarilmasini çikariyor karsimiza.
Günümüzde en çok sorgulana gelen evlilik kurumuna artik nasil bakmaliyiz? Kurulan birlikte hayatlarin bizden beklentileri nelerdir… Bunlarin da ötesine geçen sorulari sorarak yol alan Kristeva/Sollers bu kez iki ayri kimlik/kisilik olarak kendi öykülerini dillendiriyorlar. Bir ask bulusmasinin nasil bir entelektüel bulusmaya/yol arkadasligina dönüstügünü okuruz bu söylesmelerinde.
Kendinize bir zaman yaratip bu kitabi karsilikli okudugunuzda hem ikili yalnizliklarinizi görecek, hem de birey olmanin ne denli zor ama kaçinilmaz oldugu gerçekligiyle de yüzleseceksinizdir.