Ünlü Sair Orhan Veli Kanık anılıyor
Şair, yazar ve çevirmen Orhan Veli Kanık, vefatının 70. yılında anılıyor. 13 Nisan 1914'te İstanbul Beykoz'da dünyaya gelen Kanık, çocukluk yıllarını İstanbul'da geçirdi. Kendisi bu hikayeyi şöyle anlatır: "1914 yılında doğdum. 1 yaşında kurbağadan korktum. 9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak saldım. 13'te Oktay Rıfat'ı, 16'da Melih Cevdet'i tanıdım. 17 yaşında bara gittim. 18'de rakıya başladım. 19'dan sonra avarelik devrim başlar. 20 yaşından
sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim. 25'imde başımdan bir otomobil kazası geçti. Çok aşık oldum. Hiç evlenmedim. Bu özeti biraz genişletelim... Veli Kanık ile Fatma Nigar Hanım'ın oğlu olan Orhan Veli, 13 Nisan 1914 tarihinde, Beykoz'da, Yalıköy İshakağa Yokuşu'nda, 9 numarada doğdu. Çocukluğu İstanbul'da geçti. İlk öğrenimini Galatasaray'da yaptı. Babasının işi nedeniyle, öğrenimine Ankara Erkek Lisesi'nde devam etti. Edebiyat çalışmalarına
ilkokulda başlayan Orhan Veli, ortaokul 7'nci sınıfta Oktay Rıfat'ı, 1-2 yıl sonra da Melih Cevdet'i tanıdı. Sonraları Türk şiirine büyük yenilikler getirecek Garip akımının yaratıcıları böyle bir araya geldiler. O tarihten sonra üç arkadaş sürekli edebiyatla ilgilenip şiirler yazdılar, çeşitli sanat sorunları üzerine birlikte düşündüler, tartıştılar. O yıllarda öğretmeni Ahmet Hamdi Tanpınar'dan da büyük destek ve yakınlık gören Orhan Veli, liseyi bitirdikten sonra birkaç sene İstanbul
Üniversitesi'nde felsefe okudu. Bitiremeden, 1936'da Ankara'ya döndü. Çeşitli memuriyetlerde çalıştı. 1941-1944 arasında askerliğini yapan Orhan Veli, terhis olduktan sonra MEB tercüme bürosunda çalıştı. Ancak şairlikle memuriyetin bağdaşamayacağını anlayınca, şairliği tercih ederek istifa etti. Orhan Veli Kanık siirlerini asagdaki linke tikliyarak ulasabilirsiniz
Varlık'ın
Garip'
'Destan Gibi'
İstanbul'u dinliyorum
Birdenbire
Bir garip
Beni bu güzel havalar mahvetti, Böyle havada istifa ettim Evkaftaki memuriyetimden. Tütüne böyle havada alıştım, Böyle havada aşık oldum; Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum; Şiir yazma hastalığım Hep böyle havalarda nüksetti; Beni bu güzel havalar mahvetti. Orhan Veli'nin ilk şiirleri, Varlık Dergisi'nde yayınlandı. Derginin Aralık 1936 sayısında şöyle bir açıklama yer almıştı: "Varlık'ın şiir kadrosu, yeni ve kuvvetli, genç imzalarla zenginleşmektedir. Aşağıda şiirlerini okuyacağınız Orhan Veli, şimdiye kadar yazılarını neşretmemiş olmasına rağmen olgun bir sanat sahibidir." Ey hatırası içimde yemin kadar büyük, Ey
bahçesinin hoş günlere açık kapısı Hala rüyalarıma giren ilk göz ağrısı, Çocuk alınlarda duyulan sıcak öpücük. Edebiyat dünyasına Fransız şairlerini okuyarak, ve onların etkisinde kalarak giren Orhan Veli'nin ilk şiirlerinde, duygusal ve ferdi bir tutumu vardı. Gerçeklerden çok düşler ağır basıyordu. Geçmişe özlem, doğa sevgisi, umutsuzluk temalarını işledi. Ey sevgi dalımda ilk çiçek açan tomurcuk, Kanımın akışını yenileştiren damar, Gül rengi ışıkları sevda dolu
akşamlar İçime yeni bir fecir gibi dolan çocuk. Bu şiirlerden sonra Orhan Veli'nin ilk yeni şiirleri yayınlanmaya başladı. Geleneksel şiirle, yerleşmiş kalıplarla, şairanelikle bağlarını koparan, yürekten çok kafaya seslenen, ince bir alayla bezenen bu şiirler; Orhan Veli'nin daha sonra Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile çıkarağı 'Garip' adlı kitapta toplanacak olan, şaşırtıcı şiirlerin ilk örnekleriydi. Öteki dünyada, akşam vakitleri, Fabrikamızın paydos saatinde Bizi
evlerimize götürecek olan yol Böyle yokuş değilse eğer Ölüm hiç de fena bir şey değil. *** Montör Sabri ile Daima geceleyin Ve daima sokakta Ve daima sarhoş konuşuyoruz. O her seferinde, «Eve geç kaldım» diyor. Ve her seferinde Kolunda iki okka ekmek. Orhan Veli'nin ilk şiir kitabı olan garip , aynı zamanda bir akımın da adı oldu. Birinci basımı 1941 yılında gerçekleşen Garip'in önsözünde, Orhan Veli'nin şiir hakkındaki düşünceleri yer
alır. Bu önsöze göre Orhan Veli vezniyle, kafiyesiyle, kitaplardan öğrenilmiş çeşitli sanatlarıyla, bütün geleneğin getirdiği kalıplardan kurtulmayı ilke ediniyor; ve şiirin azınlığa değil, çoğunluğa yönelmesini savunuyordu. 'Kitabe-i Seng-i Mezar' adlı şiir, bu düşüncenin en güzel örneklerinden biri: Hiçbir şeyden çekmedi dünyada Nasırdan çektiği kadar; Hatta çirkin yaratıldığından bile O kadar müteessir değildi; Kundurası vurmadığı zamanlarda Anmazdı ama Allah'ın adını,
Günahkâr da sayılmazdı. Yazık oldu Süleyman Efendi’ye. Handan,hamamdan geçtik Gün ışığındaki hissemize razıydık Saadetinden geçtik Ümidine razıydık Hiçbirini bulamadık Kendimize hüzünler icadettik Avunamadık Yoksa biz... Biz bu dünyadan değil miydik? Orhan Veli'nin 1946'da basılan destan Gibi' adlı kitabı, 'Vazgeçemediğim'deki Garip'ten ayrılmaya yönelik şiirlerin devamıdır. Bu kitapta Orhan Veli, halk şiirinden yararlanır. Artık ilk yeni
dönemindeki şiirleri beğenmemektedir. Sait Faik'in "Şimdi o şiirleri beğenir misiniz?" sorusunu şöyle cevaplandırır: "Şimdi onları beğenmiyorum. Şekil bakımından zayıf buluyorum. Şiirin bir de ustalık denen şeye dayandığını, o zaman bilmiyormuşuz demek. Bugün bu şiirlerden ayrıldık. Halk edebiyatından istifade ediyoruz. Ama bir hamle yapabilmek için, eskilikten silkinebilmek için, o şiirleri de yazmak lazımdı." Orhan Veli bu kitapla, bazı eleştirilere hedef oldu. Başlangıçtan beri
kendisini destekleyen Nurullah Ataç bile, düşünceyle değil duyguyla yazıldığı için 'Destan Gibi'yi beğenmedi ve Orhan Veli'yi geleneğe yönelmekle suçladı. Alışamıyacak mıyım, Unutamıyacak mıyım? Güneşten sonra yattım, Güneşten önce kalktım; Pencereden dışarıya şöyle bir baktım: Ufuk, yeşil yeşil, ağarıyordu. Sevgilim, dedim, Dördüncü uykudadır şimdi; Galata Köprüsü açılmak üzeredir; Kül rengi sulara Kirli bir gün ışığı dökülecektir. Çatanalar, mavnalar,
kayıklar, Limanda sıra bekleyen gemilerin arasında İnsanlar hayat mücadelesinde 1949'da yayınlanan 'Karşı', Orhan Veli'nin son şiir kitabıydı. Bu kitapta şairin duygu ve doğa şiirlerinin en gelişmiş örnekleri yer alıyor. Yaşama sevinci, insan ve doğa sevgisi, bu şiirlerin ortak konusu. Gün doğmadan, Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola. Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında, İçinde bir iş görmenin saadeti, Gideceksin; Gideceksin ırıpların
çalkantısında. Balıklar çıkacak yoluna, karşıcı; Sevineceksin. Ağları silkeledikçe Deniz gelecek eline pul pul; Ruhları sustuğu vakit martıların, Kayalıklardaki mezarlarında, Birden, Bir kıyamettir kopacak ufuklarda. Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin; Bayramlar seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi? Gelin alayları, teller, duvaklar, donanmalar mı? Heeeey! Ne duruyorsun be, at kendini denize; Geride bekliyenin varmış, aldırma; Görmüyor musun,
her yanda hürriyet; Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol; Git gidebildiğin yere. Orhan Veli, doğduğu büyüdüğü yer olan ve çok sevdiği İstanbul'u daşiirlerine konu edindi. Bu şiirler tekrarlar ve ses uyumlarından yararlanan; kafadan çok yüreğe seslenen şiirlerdi. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı Önce hafiften bir rüzgar esiyor; Yavaş yavaş sallanıyor Yapraklar, ağaçlarda; Uzaklarda, çok uzaklarda, Sucuların hiç durmayan çıngırakları
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Kuşlar geçiyor, derken; Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık. Ağlar çekiliyor dalyanlarda; Bir kadının suya değiyor ayakları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Serin serin Kapalıçarşı Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa Güvercin dolu avlular Çekiç sesleri geliyor doklardan Güzelim bahar rüzgarında ter kokuları; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Başımda eski alemlerin sarhoşluğu Loş kayıkhaneleriyle bir yalı; Dinmiş lodosların uğultusu içinde İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir yosma geçiyor kaldırımdan; Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar. Birşey düşüyor elinden yere; Bir gül olmalı; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı. İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; Bir kuş çırpınıyor eteklerinde; Alnın sıcak mı,
değil mi, biliyorum; Dudakların ıslak mı, değil mi, biliyorum; Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından Kalbinin vuruşundan anlıyorum; İstanbul'u dinliyorum. Her şey birdenbire oldu. Birdenbire vurdu gün ışığı yere; Gökyüzü birdenbire oldu; Mavi birdenbire. Her şey birdenbire oldu; Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan; Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire. Yemiş birdenbire oldu. Birdenbire , Birdenbire; Her şey birdenbire
oldu. Kız birdenbire, oğlan birdenbire; Yollar, kırlar, kediler, insanlar... Aşk birdenbire oldu, Sevinç birdenbire. Orhan Veli'nin ölümü de, bu şiirindeki gibi 'birdenbire' oldu. 10 Kasım 1950 gecesi, Ankara'da kaza geçirdi. Karanlık bir sokakta yürürken çukura düştü. İki gün sonra İstanbul'a geldi. 14 Kasım'da arkadaşlarıyla yemek yerken rahatsızlanarak hastaneye kaldırıldı. Doktor 'alkol zehirlenmesi' tedavisi uyguladı ancak asıl hastalığı, beyin kanamasıydı. Akşam
komaya girdi, gece saat 23.20'de, Cerrahpaşa Hastanesi'nde hayata gözlerini yumdu. Henüz 36 yaşındaydı... Hastane deposuna gönderilen elbisesinin cebinde, diş fırçasını sardığı kağıttan çıkan son şiiri, 'Aşk Resmigeçiti' adını taşıyordu. Gelelim sonuncuya. Hiçbirine bağlanmadım Ona bağlandığım kadar. Sade kadın değil, insan. Ne kibarlık budalası, Ne malda mülkte gözü var. Hür olsak der, Eşit olsak der. İnsanları sevmesini de bilir Yaşamayı sevdiği kadar. Orhan
Veli'nin ölüm haberi, 15 Kasım 1950 günü sanat çevrelerinde duyuldu ve derin üzüntü yarattı. Aynı gün gazete ve dergiler ölüm haberini yurda, dünyaya duyurdular. Orhan Veli'nin cenazesi, 17 Kasım'da Rumelihisarı Mezarlığı'na götürüldü ve büyük şair orada yeniden türküsünü söylemeye başladı. İstanbul'da Boğaziçi'nde Bir garip Orhan Veli'yim Veli'nin oğluyum Târifsiz kederler içindeyim. Urumeli hisarına oturmuşum Oturmuş da bir türkü tutturmuşum İstanbul'un mermer taşları Başıma
da konuyor martı kuşları Gözlerimden boşanır hicrân yaşları Edâlım, Senin yüzünden bu hâlim İstanbul'un orta yeri sinema Garipliğim, mahzunluğum duyurmayın anama El konuşur, sevişirmiş, bana ne Sevdâlım, boynuna vebâlim İstanbul'da, Boğaziçi'ndeyim Bir garip Orhan Veli Veli'nin oğlu tarifsiz kederler içindeyim