Ey bin kocadan arta kalan kiz gibi dul
Hala güzelliginde tazeligin büyüsü var.
Sarmis ufuklarini senin gene inatçi bir duman,
beyaz bir karanlik ki, gittikçe artan
agirliginin altinda her sey silinmis gibi,
bütün tablolar tozlu bir yogunlukla örtülü;
tozlu ve heybetli bir yogunluk ki, bakanlar
onun derinligine iyice sokulamaz, korkar!
Ama bu derin karanlik örtü sana çok lâyik;
lâyik bu örtünüs sana, ey zulümlér sâhasi!
Ey zulümler sâhasi… Evet, ey parlak alan,
ey fâcialarla donanan isikli ve ihtisamli sâha!
Örtün, evet ey felâket sahnesi… Örtün artik ey sehir;
Örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanin koca kahpesi!
Ey tozla çamurun çarpistigi eski sokaklar;
ey her açilan gedigi bir vak’a sayiklayan
vîrâneler, ey azililarin uykuya girdikleri yer.
Ey kapkara damlariyla ayaga kalkmis birer mâtemi
sembole eden harap ve sessiz evler;
Ey en siddetli kuskularla duygusu körleserek
vicdanlara uzatilan gizli kulaklar;
ey isitilmek korkusuyla kilitlenmis agizlar.
Örtün, evet, ey felâket sahnesi… Örtün artik ey sehir;
Örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanin koca kahpesi!
Ey parlakligin ve ihtisamin besigi ve mezari olan,
Dogu’nun öteden beri imrenilen eski kraliçesi!
Ey kanli sevismeleri titremeden, tiksinmeden
sefahate susamis bagrinda yasatan.
Hep riyânin çirkefi; hasedin, kârgüdmenin çirkeflikleri;
Yalniz iste bu… Ve sanki hep bunlarla yükselinecek.
Milyonla barindirdigin insan kiliklarindan
Parlak ve temiz alinli kaç adam çikar?
Türk yazin dünyasinin önde gelen sairlerinden biridir Tevfik Fikret (1867-1915). Servet-i Fünun döneminin usta ve örnek sairi olan Tevfik Fikret, İstanbul’da dogmus ve ömrünü bu sehirde geçirmistir. Yazi hayati Mirsad dergisinde baslayan Fikret 1849’dan itibaren yayimlanan Malumat dergisini iki yil idare ettikten sonra, 1896’da Servet-i Fünun’un basina getirildi. Edebiyatimizda pek az sair, tabiat ve mizacini Tevfik Fikret kadar siirine yansitabilmistir. Sevgi ve nefretleri, kirginlik ve sevinçleri umut ve bezginlikleri, erdemi, gururu, nefret ve ignelemeleri, siirlerinde elle tutulurcasina sezilir. Onun mizaç tablosunu tamamlamak için, bir de hayal severliginden söz etmemiz gerekir. İçinde yasadigi gerçek evren (yani İstanbul), maddi manevi oylumuyla onu sikmaktadir. Bu yüzden ya romantik doganin koynunda ya hayal aleminde ya da uzak dünyalarin bir yaninda kendine siginaklar aramaktadir. Atatürk’ün de hayran oldugu insanlardan biri olan büyük sairimiz Tevfik Fikret, ayni zamanda öncü bir düsünce ve eylem adamidir. Ölümünden sonra yeni yazi ile Tevfik Fikret’in yazi ve eserleri su adlarla yayimlanmistir: Tevfik Fikret’in siirleri (Cevdet Kudret, 1956-1968), Rübab-i sikeste, Haluk’un Defteri ve Tevfik Fikret’in Diger Eserleri (Fahri Uzun 1962), Tevfik Fikret, Kirik Saz Kitabi (A. Muhip Dranas, 1975), Tevfik Fikret’in Dil ve Edebiyat Yazilari (İsmail Parlatir, 1987) Tarih-i Kadim (1928).
Fikret, “Sis” adli siirini yazarken İstanbul’u kisilestirir. Onunla sikintilarini paylasir. Ancak bu paylasim daha çok tek tarafli bir serzenistir. Çogu sairin imge dünyasini bezeyen bu sehre “sen” diye hitap eder. Aslinda onun kirginligi ve serzenisi İstanbul adi altinda dolaylamalarla, çekinceli söylemlerle yükledigi dönemin sorunlu yönetimi ve düzenidir. Servet-i Fünun dönemi kusagi, yasadigi olgular karsisinda genel olarak yilgin, ümitsiz, çaresiz ve yalnizdir. Bu ruh haliyle Fikret ve dönem sairleri kendi düslemlerinde yogun bir imge alani yaratmaya elverisli ortamlar bulmuslardir. Yapitlarini derin ve çok boyutlu bir melankoliyle yapilandiran bu dönem sairleri derin bir yalnizlik acisi çeker. Fikret de bunlardan biri olarak, “Sis” adli siirinde yalnizlik ve ümitsizligini tam da bu ruh hali içinde dile getirir. Ahmet Akyol, siirimizde Büyük sehir (1997) adli çalismasinda “Sis” siiriyle ilgili olarak yazarin ruh yapisinin konturlarini su ifadelerle belirler: “Sis siirinde İstanbul, menfur ve melun bir sehir olarak ele alinmis ve agir hakaretlere hedef olmustur. sair bu siirinde İstanbul’u bir kisi olarak karsisina almis ve paradoksal benzetmelerle elestirmistir.
“Sis” siirinde Fikret’in kötümserligi, İstanbul’un maddi manevi bütün varligina karsi duyulmus kuvvetli bir nefret halinde kendini gösteriyor. Türk edebiyatinda İstanbul, ilk defa bu siir ile nefret duyulan ve kendinden kaçilan bir sehir olarak ele alinmistir. Bu yönüyle “Sis” siiri çogu sairin ilham kaynagi olan İstanbul’a böylesi bir nefret duygusuyla yaklasilan en çarpici siirdir diyebiliriz. Fikret “Sis” siirinde de oldugu gibi, nazmi nesre yaklastiran öncülerdendir. Dönem dostu olan Halid Ziya da bunu yerinde görerek Fikret’i “nesr-i manzum” yarattigi için övmektedir. siirde kullanilan ifadeler açik, sade, anlasilir, okurda sizili bir diyalogun iniltilerini duyumsatan çagrisimlar yaratir. Bu sarsici etki daha ilk dizelerde duyulabilir. “Sis” sözcügünün bu nedenle sair tarafindan rastlantisal olarak seçilmedigi, aksine bilerek önemsendigi düsüncesi de kendini hissettirmektedir:
sair daha ilk dizelerde okurun karsisina gür ve sarsici bir söylemle çikar. “Duman”, “karanlik” gibi olumsuzluk yaratan motifleri, “inatçi bir duman” gibi özgün yaratimlariyla okurda derin etki birakan imgelere dönüstürür. Kendine karsit olarak gördügü dev cüsseli bu “zulümler” ve facialar” sahasina (İstanbul) kendine özgü, içsel depresilerini de içeren bir duygu göçüyle serzenislerde bulunur. Fikret bu karanlik görüsüyle, göstergesel olarak İstanbul’a, göndergesel olarak da dönemin baskici ve yaralayici yönetimine yönelerek, sizili bir okyanusta devindirdigi düsüncelerine hakliligini gösterebilecek kaçis ortamlari aramaktadir.
sair, İstanbul’a bu dizeler arasinda öyle bir anlam yüklemistir ki, sehrin agirligi somut bir olgu olarak algilanmaya sunulmustur. “Heybetli bir yogunluk“ imgesiyle, sehrin dev cüssesinin insanin ruh yapisina yaptigi usandirici ve baskici yanini islemektedir. sair, yogunlukla örtülü tablolar, tozlu ve heybetli yogunluk, bakanlarin derinligine sokulamadigi gibi zihinsel süreçlerde yeni tasarimlar çizebilen yaratimlariyla okurun düsünce dünyasini bilinmeyenlere dogru devindirir. Melankolik bir askin “sevgili” imgesi olarak yarattigi İstanbul sehrini, büründürdügü “karanlik örtü” imgesiyle Fikret, kendi nefretinin disa vurumunu isler:
İstanbul’u görmek istedigi “zulümler sahasi”, “layik bu örtünüs sana”, “facialarla donanan isikli ve ihtisamli saha” sözcük gruplariyla yarattigi imgelerle sair, sehrin dönemsel karanlik ve karamsar panoramasini tanimlar. Zaten sairin gözünde bu sehir, sise, karanliga, facialara gömülmüs, girenin kolay kolay çikip kurtulamayacagi amansiz bir girdap gibidir. Sis siirinde Fikret, İstanbul’u kendi ruh halinin asiri duyarli olusuyla da kötü bir kadina benzeterek içinde dügümlenen nefreti sehirde yasayan insanlarla, ahlaksal ve davranisa dönük bozukluklarla ve daha degisik tiplerle birlikte dökmeye çalisir. “Sis” imgesiyle sözünü ettigimiz tüm bu çirkeflikleri örten bir perde hayali çizer sair okurun imgeleminde. Mehmet Kaplan da ayni noktaya deginerek, bu imgenin açilimini söyle yapar: İstanbul yasli ve ahlaksiz bir kadina, onun oturdugu yere, sis ise çirkin hadiseleri örten bir perdeye benzetmistir.
Fikret’in 1900 yilinda içine düstügü ruh hali, kötümserligini oldukça artirmistir. Kendisini kopmus hissettigi bu dev sehirden bakinca, onun insanlarini kendi disinda tiksindirici bir dünya olarak görmüstür. Ne de olsa her yapitin biyografik yaratiminin yaninda bir de zamanin ruhu gibi bir etmenin varligi da söz konusudur. siradan insan manzaralarina Fikret’in su dizelerinden bakabiliriz:
sair, önemsiz görünen yasamsal kesitlerini önemli ve yasamsal degeri olan birer imgeyle bezeyerek, okurda derin etki yaratma çabasindadir. “Ey parlakligin ve ihtisamin besigi “,/ “Dogu’nun kraliçesi”,/ ”Sefahate susamis bagrinda” gibi sözcük gruplariyla olusturulan imgesel ifadeler, nefret duyulan, kötü huylu İstanbul sehrinin dayanilmaz büyüsünü betimler. yasamsal karelerle gözler önüne sermeye çalisir. Fikret’in ifadelerine baktigimizda, yakin serzenisleri duyumsamak kaçinilmaz görünmektedir:
Hep riyânin çirkefi; hasedin, kârgüdmenin çirkeflikleri;
Yalniz iste bu… Ve sanki hep bunlarla yükselinecek.
Milyonla barindirdigin insan kiliklarindan
Parlak ve temiz alinli kaç adam çikar?
Yukaridaki ifadeler sairin sehir ve insani hakkindaki nefret ve kin dolu düsüncelerini açiklar niteliktedir.
Milyonla barindirdigin insan kiliklarindan”/ “azililarin uykuya girdikleri yer”/ “birer matemi sembole eden harap ve sessiz evler;”/“vicdanlara uzatilan gizli kulaklar” gibi dizelerle sair, okurun zihninde çizdigi resimlerle ve varligini ebedilestiren imgelerle, sehir yasaminin zorluklarina özgün ifade biçimleri ve ruhuyla farkli bir soluk getirmistir.